5 Ağustos 2009 Çarşamba

Çocuğunuza yemekle ilgili söylememeniz gereken 7 şey

Çocuğunuza yemekle ilgili söylememeniz gereken 7 şey
Çocuğunuzun yemeklerle arasında daha iyi bir ilişki geliştirmesine yardımcı olmak istiyorsanız, çocuğunuza söylememeniz gereken 7 cümle var…
80797
1- “Yemeğinle oynama!”

Çok erken yaşlardan itibaren, yemeklerle olan yaratıcılığımız bastırılmıştır. Bize elimizi yüzümüzü batırmamamız, giysilerimize yemek bulaştırmamamız, yemekle oyun oynamamamız söylenmiştir. Bu mesajlar ileriki yaşlarda, yani yetişkin hayatımızda bize nasıl geri döner; artık eğlenmeyi bırakırız! Yemek yemeği eğlenceden çok ciddi bir iş olarak görebiliriz. Yemeğe olan ortak bakış açısıyla, yemek sadece hemen bitirilmesi gereken ve bizi işimizden alıkoyan bir şey olarak görülürmeye başlanır. Bu mesajı küçük yaşlarda tam tersine çevirmek mümkün. Çocuğunuzu yemek yemekten haz alır hale getirmeniz gerekiyor. Yemeklerle oyun oynayın! Bunu çocukça bir şekilde, ortalığı kirleterek değil de, tabaktaki yiyecekleri renklerine ve şekillerine göre dizerek, onları belli bir kompozisyona getirip fotoğraflarını çekerek, değişik yiyecek gruplarıyla hayvan şekilleri yaparak, suratlar çizerek vs. gibi oyunlarla yapabilirsiniz.


2- “Yemeğini bitirinceye kadar tatlı yok!”

Hemen hemen herkeste “eğer bir işi başarmazsak, ödüllendirilemeyiz” mantığı vardır. Toplumlar sonuç odaklıdır ve herkesin bizden beklentileri vardır. Kısaca; elde edemezsen, başarılı olamazsın deniyor bize. Bu ruhsal olarak bize ileride mükemmeliyetçilik, rekabetçilik ve aşırı hırs, ve en sonunda ise ülser, depresyon ve hayal kırıklığı olarak geri döner.
Bu düşünce biçimi yemek yemeğe de yansıyınca, yemek yemek artık içgüdüsel olmaktan çıkıp yapılacaklar listesinde “başarılması gereken” maddelerden biri olur. Bu durumdan ancak kalori saymayı ve “acaba yeterli protein aldı mı?” düşüncesini bir kenara bırakarak kurtulabiliriz. Kendinizi ve çocuğunuzu kısıtlamadan, özgür bırakarak yemek yemesine izin vermelisiniz. Çocuğunuzun psikolojik ihtiyaçlarını göz ardı etmeden, ortak bir noktada buluşmalısınız.


3- “Tabağındakileri bitir!”

Sizce kaç kişi bir restoranda ya da evinde, sırf parasını ödedi diye tabağındakileri bitirme zorunluluğu hissediyordur? Çocuklar ebeveynlerinden sık sık bu lafı işitirler. Böylece kendimizi gerçek ihtiyaçlarımıza rağmen aşırı yemeğe programlarız. Tabağımızdakilerin hepsini bitirmenin tek amacımız olduğu hissine kapılırız yemek yerken ve gerçek sınırlarımız silinmeye başlar. Bu yapay sınırlardan ancak “tamamlama” hissimize engel olabilirsek kurtulabiliriz. Çocuğunuzun yemek yerkenki amacı tabağındaki yemekleri bitirmek değil, yediklerinin tadını çıkarabilmek, yeni tadlar öğrenmek ve yemeklerle arasını bozmadan onlarla sağlıklı bir ilişki kurabilmek olmalıdır.

4– “Sofrada gülmek yok!”

Çoğu ebeveynler, çocuğunun yemek yerken masada uslu durmasını, yüksek sesle gülmemesini ve sessizce yemeğini yemesini ister. Yemek masasında sürekli “Sus!”, “Sessiz ol!”, “Gülme, yemeğini ye!” cümlelerine maruz kalan çocuğun bir süre sonra içindeki gülme isteğini bastırmasına ve yetişkin hayatında insanlara karşı daha sert ve ciddi bir tavır takınmasına neden olabilir. İçimizdeki eğlenme ve oyun oynama isteğini kaybetmiş olmak demek, iyi vakit geçiremiyor olmakla eş değerdir. Yemek sürelerini uzun tutmaya çalışın ve bunu mümkün olduğunca eğlenceli ve kahkaha kısıtlamalarının olmadığı bir hale dönüştürün. Unutmayın; aynı masada yemek yemek, zevkle ve paylaşımlarla yapılan bir ritüeldir ve aile arasındaki bağları güçlendirmede önemli bir yeri vardır.


5- “Kötü mü hissediyorsun? Hadi sana dondurma alayım!”

Evcil hayvanınız ölür, aileniz size hemen yenisini alır. En iyi arkadaşınız size ihanet eder, yeni bir arkadaş bulursunuz. Erkek arkadaşınız sizden ayrılır, bir hafta sonra yeni birini aramaya başlarsınız… Acı verici bir olayla karşılaştığımızda, genelde bu acıyla yüzleşmek ve onları içimizde yaşamak yerine, hemen o boşlukları doldurmak ve o kötü deneyimi unutmaya çalışırız. Yemek de tıpkı bir yara bandı işlevi görür ve yüzleşmek istemediğimiz sorunların üzerini örtmek için kullanırız. Aşırı yemek yiyenlerdeki sorunun %75’inin duygusal kaynaklı olduğuna şaşmamak gerekir. Çocuğunuzun duygularıyla yüzleşmesini sağlayın, onunla konuşun ve yiyeceği asla teselli olarak önüne sunmayın. Bu yetişkin hayatında onun duygusal olarak yemeğe bağlı olmasına neden olabilir.


6- “Eğer uslu durursan, sana çikolata alacağım!”

Küçükken size, eğer kötü hissediyorsanız, tatlı bir şeyler yemenin sizi daha iyi hissettireceğini öğretmişlerdir. İyi hissettiğinizde de tatlı yeme isteğinizi bastıramıyorsunuz. Bu tam bir kısır döngüdür! Genelde bol şekerli, kremalı ve kalorisi yüksek yiyeceklere yönelirsiniz. Çikolata ve dondurma, hem çocukların hem de yetişkinlerin iyi ya da kötü hissettiklerinde yöneldikleri yiyeceklerden en yaygınıdır. Ama unutmamak gerekir ki, iyilik dışarıdan değil içeriden gelir! Yiyeceklerle ödüllendirme fikri uzun vadede çok yanlış sonuçlara yol açar. Her “uslu çocuk” oluşunda bu yiyeceklerle ödüllendirilmeyi bekleyen çocuk, bir süre sonra bu isteği yerine getirilmediği için daha huysuz olur ve daha fazla tatlı yeme isteği duyar. Bu çok sağlıksız bir kısır döngüdür. Çocuğunuzu ödüllendirmek için yiyecekleri kullanmayın.

7– “Afrika’daki çocuklar bunu da bulamıyor!”

Ah şu suçluluk duygusu… Çok fazla “doğru” yiyecekleri yediğiniz için ya da “yanlış” yiyecekleri yediğiniz için her zaman sizi suçlu hissettirmeye çalışmışlardır, öyle değil mi? Ne zaman bunu yapmaktan vazgeçeceğiz? Çocuklar, o yiyecekleri yiyebildikleri için ne kadar şanslı oldukları duydukları zaman, suçluluk duygusuyla erken yaşlarda tanışırlar ve o andan itibaren yemek yemenin bütün eğlencesi kaçar! Eğlence hissinin yerini güvenlik ve hayatta kalma duygusu alır. Bunun yerine dünyanın size sunduğu kaynaklar için şükretmeyi öğrenmesine yardımcı olun. Suçluluk duygusunu masadan kaldırın!

10 Emir

10 Emir
Doğrusunu isterseniz bu benim arşivimde bulunan önemli yazılardan biri. Çocuk yetiştirmenin 10 emri. Orijinali bana ait değildi ama ilerleyen yıllar içinde tecrübelerim arttıkça, içeriğini epey detaylandırdım. İşte size son hali…
7581
1. Kabulleneceksin!
İki şeyi kabulleneceksin: Birincisi, iktidar sorunu... Kendi gücünü çocuğun burnuna sokmayacaksın ve var olan güç dengesinin kalıcı olmayacağını bilerek içini ferah tutacaksın. İkincisi, esas gücün onda olduğunu. Sen bunu kabul et ama o bilmesin. Aslında başka şeyler daha var kabulleneceğiniz. Artık hayatınızın eskisi gibi olmayacağı… Daha iyi ya da daha kötü meselesi değil; ama farklı… Yeni şartlara, yeni düzene ayak uyduracaksınız.

2. İzin vereceksin!
Çocuğun kendisi olmasına izin vereceksin; sana uymayan her özelliğini budamaya kalkmayacaksın. Pek çok şeyi ellemesine, bakmasına, denemesine izin vereceksin. Sen biraz peşinde koşacak, onu kontrol altında tutacak, koltuktan düşecek gibiyse yakalamayı garanti altına alacaksın. Soru sormasına izin vereceksin. Ayrıca belli günler kendine izin vereceksin. Nasıl ayarlarsınız bilemem ama çocuğu güvendiğiniz birine bırakıp, gündüz ya da gece, hoşunuza giden bir program yapacaksınız. Bu yalnız da olabilir, eşinizle de, arkadaşlarınızla da. Size hangisi iyi gelirse…

3. Belden aşağı vurmayacaksın!
Hiçbir kavgada, asla belden aşağı vurmayacaksın. Mümkünse belden yukarı da vurmayacaksın. Küçük bir şaplak başka tabii. Onun kişiliğini etkileyebilecek şeyler söylemeyeceksin. Tehdit etmeyeceksin, şantaj yapmayacaksın. Ve unutmayacaksın ki, o bir çocuk. Aşağılamayacak, endişesini, korkusunu küçümsemeyeceksin. Sana yaptığı, yaşı için anlamsız ya da saçma gelse bile…

4. İki kişilik evren kuracaksın!
Bunu biraz değiştirmek gerekebilir. En azından üç kişilik bir evren daha doğru olabilir. Babayı ihmal etmemeli tabii. (Varsa kardeşleri de...) Yine de en doğrusu çocuk için; evrenini genişleteceksin demek. Ne kadar çok şeye açık olursa o kadar aydın bir kafası olur. Aman yanlış olabilir diye çocuktan pek çok şeyi uzak tutmak, onun daha kısıtlı bir çevre ve bilgi içinde büyümesine neden olur.

5. Onun tarafını tutacaksın!
Bu da çocukla biraz zor görünüyor. Onun yerine doğru tarafta olması için gerekli eğitimi ve disiplini vereceksin demek daha iyi olur sanırım. Sen doğru taraf ne diye öğretemezsin, çünkü onun doğruları farklı gelişebilir. Ama kendi doğrularını bulması için nasıl davranacağın senin elinde... Ama bir nokta daha var ki, onların yanında arkadaşlarının tarafını tutmanız, kendisinden ev sahipliği ya da ağabeylik-ablalık beklemeniz kendilerini kötü hissetmelerine sebep olabiliyor. Hatta arkadaşı için “Onu benden da çok seviyorsun” düşüncesine bile yol açabiliyor.

6. Yıkılmayacaksın!
İki anlamda yıkılmayacaksın. Birincisi, beklediğin ya da hayal ettiğin beceriyi, ilgiyi, yakınlığı, şefkati, öpücükleri çocuktan görmezsen yıkılmayacaksın. İkincisi, onun üzerine yıkılmayacaksın. Hayatta aldığın darbeler karşısında kendini, umutlarını onun üzerine kurmayacaksın. Önce kendin olacaksın. O çocuk da kendisi olacak. Sonra “siz” olacaksınız.

7. 'Nitelikli' emek harcayacaksın!
İşte bu çok önemli... Kaliteli zaman demiyorum, ona inanmıyorum. Bu başka: Tamamlamak için 'Sevgi emektir' cümlesini de eklemek gerekir. O emeğin içine zeka katacaksın. İhtiyaçlarını hassas bir görü ile saptamaya gayret edeceksin. Bu az ama kaliteli paylaşım anlamına gelmiyor. 24 saat bile onunla olsan, her dakika düzgün olmalı. Sıkılmayacak, üşenmeyeceksin. Tek başına oyun oynamasını bile sen öğreteceksin. Yoksa ona bir saat zaman ayırıp, o sürede en pahalı oyuncakla oynamak değil iş. Beraber çamaşır ya da bulaşık da yıkayacaksınız.

8. Öğreneceksin!
Aileler çocukları ile büyür. Dolayısı ile onunla beraber sen de pek çok şeyi öğreneceksin. Evde yoğurt mayalamasından, doğru kelimeler kullanarak konuşmaya kadar pek çok şeyi yeniden öğreneceksin. Birlikte yeni şeyler görmeye, yeni maceralar yaşamaya bakacaksın. Hele hele yaşının büyümesiyle birlikte hatırlayacaksın! Okulda, derslerde öğrendiklerini de…

9. Sabredeceksin
Ne olursa olsun çocuk yetiştirmek sabır işidir. Önce dayanmak için sabır gerekir. İki saatte bir emzirmek, uykusuz geçen gecelere, bitmeyen ağlamalara, saatler süren oyunlara dayanmak için. Sonraları sorunlar büyüyecek, yine sabredeceksiniz, dersleriyle uğraşmaya, arkadaşlarıyla kavgalarına. En çok da onu yetiştirmek, adam etmek için harcadığınız emeğin karşılığını görmek için sabredeceksiniz.

10. Dikkat edeceksin!
Hepiniz farklı birer insansınız; bu, sınırsız olanak ve ihtimal demek. Onun için de öyle. Ama onunla ilgili her şeye dikkat edeceksiniz. Düzgün basıp basmadığına, yemeğin ısısına, iyi çiğnediğine, tehlikeli bir şey yapmadığına, temizliğine, terbiyesine, kelimelerine, her şeyine. Siz dikkat edin ki o da sizden dikkatli olmayı ve doğru bakmayı öğrensin.

26 Temmuz 2009 Pazar

Erkeklerin asla düzeltemediği 7 hata

Erkeklerin uyarılana kadar yanlış olduğunu ya da karşındakini incittiğini bile fark etmedikleri hareketler vardır. İşte erkeklerin 7 klasik hatasına karşı bilinçlenme hareketiniz...
Kadın ve erkeklerin beyinleri farklı çalıştığı için zaten dünyayı da farklı algıladığımız bir gerçektir. Bu birine doğru gelen şeyin diğerine yanlış gelmesine bile neden olacak kadar büyük bir farktır. Ayrıca bugüne kadar kesinlikle fark etmiş olmalısınız; erkekler mükemmel değildir. Hatta onları bazen büyük, kaslı bir problem yığını olarak bile algılayabilirsiniz. Peki, ama elinde kumandayla salonun ortasında yığılmış duran bu kas yığınını Bay Mükemmel haline dönüştürmek mümkün olabilir mi? Bay Mükemmel'e dönüştürmek hayır, ama Bay Mükemmele Yakın'a dönüştürmek evet!Erkekler pek çok nedenden ötürü neyi yanlış yaptıklarını ya da yanlış yapıp yapmadıklarını anlama yeteneğine sahip değildirler. Onları uyarmak ve onlara yol göstermek gerekmektedir. Aynen çocuklar gibi! İşte erkeklerin uyarılana kadar yanlış olduğunu ya da karşındakini incittiğini bile fark etmedikleri hareketler:
1) Telefonda kaba ve aceleci davranmak!Erkekler kadınların aksine telefonun sadece bir iletişim aracı olduğunun farkındadırlar. Erkeklerin normalde bir telefon görüşmesinde kullanacakları kelimeler "Merhaba, nasılsın, kaçta buluşacağız ve görüşürüz"den ibarettir. Ancak kadınlar iletişimi uzatma taraftan oldukları için erkeklerin görüşmeleri kısa kesmelerini kendilerine değer verilmediği şeklinde yorumlarlar. Bu noktada belki de erkeklere ufak bir uyarı olası bir anlaşmazlığı giderecektir.
2) Sürekli çözüm üretmek!Kadınlar konuşmayı bir rahatlama yöntemi olarak görürler. Konuşmanın bir amacı bir sonucu olmasına gerek yoktur. Anlatacaklardır ve karşılarında oturan kişi fazla yorum yapmadan onları dinleyecektir. Kadınların ihtiyaç duyduğu karşılıklı muhabbet budur. Ancak erkekler kendilerine anlatılan sorun ya da benzer şeyleri sürekli çözme yarışı içindedirler. Doğaları gereği sorun çözmeye, çözüm bulmaya alışık oldukları için "sadece dinlemek" onlara çok yabancı bir kavramdır. Çözüm sunabildiği sürece kendini karşısındaki kadın için faydalı ve değerli hissetmeye meyillidirler. Bu nedenle ona sadece dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söylemek her iki tarafı da rahatlatacaktır.
3) Kendi problemleriyle uğraşırken susmak!İşte madalyonun öteki yüzü: Erkekler kadınların aksine kafalarındaki sorunları konuşarak değil susarak çözerler. Erkeklerin kadınlara nazaran sessizliğe çok daha fazla ihtiyaçları vardır. Kafalarında bir sorun olduğunda aynen kapalı kutuya dönüşürler. Kadınlar da kendi doğalarının tam tersi olan bu durumu kabullenmekte zorlanırlar. Erkeklere kadınların bu durumdan alınabilme ihtimalleri olduğu maalesef vahiyle inmemektedir. Bu yüzden bu gibi bir durumla karşılaşan kadının karşısındakine alındığını bildirmesi gerekmektedir. Sadece kafasındakilerden birazcık olsa bile bahsetmesini makul bir dille ve durumu anlatarak rica etmek gerekmektedir. Aksi takdirde o kapalı kutu hep kapalı kalır ve bununla karşılaşan kadınlar da ilgisizlik ya da sevgisizlikle karşı karşıya olduklarını sanırlar.
4) Kaybolduğunda yol sormamak!İşte klasik bir kadın erkek tartışması sebebi! Arkadaşlarının yeni taşındıktan evi bulmaya çalışan arabalı bir çifti getirin gözünüzün önüne. Erkek kaybolduğunu ya da yolu şaşırdığını fark ettikçe sinirlenecek, hatta yanındaki kadını yanlış yol tarifi almakla suçlayacaktır. Eh, sonuç da hafif ya da büyük ölçekli bir tartışma olacaktır! Erkekler kaybolduklarını ya da diğer bir deyişle bir hata yaptıklarını fark edince bunu itiraf etmeyi gururlarına yediremezler. Karşısındaki erkeği ufak tefek hatalarına rağmen seveceğini gösteren bir kadın erkeğin bir marketin önünde durup yol sormasına, yani gideceği yere hem tartışmasız hem de zamanında varmasına yardımcı olacaktır.
5) Diğer kadınlara bakmak!Evet, tüm erkekler diğer kadınlara bakar! Bunu kabullenmek gerekmektedir. Erkeklerin gözleri kadınlara oranla karşı cinsine daha duyarlıdır. Her ne kadar her erkek aynı olmasa ve işin içine karakter farklılıkları girse de, erkekler diğer kadınlara bakmaya (ve hatta zararsızca onları çıplak düşlemeye de) meyillidir. Bunun yanındaki kadını üzeceğini de fark edemeyebilirler; çünkü bir erkek başka kadınlara baktığının farkında bile olmayabilir. Kadın ise başka bir erkeğe bakacağı zaman bunu oldukça kapalı, kimsenin fark etmeyeceği biçimde yapabilir. Ama erkekler kesinlikle yaptığı şeyi fark ettirir. Bu yüzden sevgiliniz ya da eşinizden bu durum sizi incittiği için yapmamasını ya da en azından size belli etmemesini rica etmek akıllıca olacaktır.
6) Başkalarının yanında plan yapmak!Erkekler bazı konularda kadınlardan daha unutkan ve daha az hassastır. Örneğin aileyle görüşme planı bir erkeğin aklından çok kolay biçimde çıkabilir. Yanında arkadaşları varken bu gibi daha önceden yapılan planları unutarak yeni planlar yapmak da erkeklerin farkında olmadıkları ancak kadınları rahatsız eden huylarından birisidir.
7) Gününün nasıl geçtiğini anlatmamak!Bir erkeğe günü nasıl geçirdiği sorulduğunda alınacak yanıt, "Fena değil" den öteye pek geçmemektedir. Erkekler günleriyle ilgili rapor vermeyi, işinde olup bitenleri karşısındaki kadına anlatmayı pek gerekli bulmaz. Bu durumda kalan bir kadın çok kolaylıkla kendini dışlanmış hissedebilir. Bu yüzden erkeklere günleri ya da işleri ile ilgili tek kelimeyi biraz geçen (bir cümle bile olabilir) açıklamalar yapması söylenebilir.

11 Şubat 2009 Çarşamba

KADIN DİLİ

Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder.İş yerimden oğluma telefon açtım, "Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim." dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum. Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben.Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı. Hoş beşten sonra konuya giriyorum. Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor.Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modernolamadım.Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi.Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım. -Kaç dil biliyorsun oğlum sen?-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe'yle üç dil oluyor.-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim.Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna"kadın dili" de diyebilirsin.Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya cıkıyor.-Kadınların ayrı bir dili mi var?-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutluolmak isteyen her erkek Bükçe'yi öğrenmeli.İyi de niye Bükçe?-Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilinadını; Bükçe" koydum. -"Bükçe zor bir dil mi baba?" diye sordu gülerek.-Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca "seni seviyorum" diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca "seni seviyorum"un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir. -Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sencekadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar ?-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü. -Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler.Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar.Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar."Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?" diye canları sıkılır.-Biz de bazen Canan'la böyle sorunlaryaşıyoruz."Niye düşünmedin?" diye kızıyor bana.-Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gib i düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?-Var dedik ya oğlum, Bükçe'yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?-Hazırım baba.-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe'de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana "Bugün bir elbise aldım." diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığından başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yoldam gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.-Hikaye dili yani.-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla,"Hikaye anlatma, anafikre gel, kısa kes." demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen "seni sevmiyorum." de. İki durumda da "seni sevmiyorum" demiş olacaksın.-Ne alakası var baba "seni sevmiyorum" demekle "kısa anlat" demenin?-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.-Bu önemli. Bükçe'de dinlemek sevmektir diyorsun. -Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir.Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler.Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler vegözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir. -Geçen hafta Canan bana "Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım." dedi. Ben de "Böyle de iyisin." dedim. Canı sıkıldı,bir kaç saat surat astı."; Neyin var?" diye sordum."Hiçbir şeyim yok." dedi. Sence nerede hata yaptım?-"Böyle de iyisin" derken o "de"ekini orda kullanmamalıydın. Canan bunu şöyleanlamıştır."Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin."-Peki ne demem gerekiyordu?-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün "Hayatım sen zaten çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok." deseydin, günün zehir olmazdı. "-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.-Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez.Bunu kendine hakaret olarak alır.-Ve asla unutmazlar, değil mi?-Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için "Biraz cimri." demiştim. Hala "Sen benim annemi sevmezsin." der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar. -Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama "Sen şunu mu demek istiyorsun?" diye asla yüzüne vurmayacaksın.-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde "Niye bana iğne batırıyorsun?" Diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. "Akşama tok mu geleceksin?" diye sordu.Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm.Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. "Tok gel,yemekle uğraşmak istemiyorum" demek istiyor.Anladım ama tabi "Ne demek istiyorsun?" demedim.-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık. -Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyorolabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan "Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir seyler getir yiyelim." demez. Sanki böyle derse, iyi evkadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçeanlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. "Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?"dedim. "Tamam." dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döneryaptırdım. Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.-Bu Bükçe'de kısa konuşma yok mu baba?-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun,"Neyin var?" diye. "Hiçbir şeyim yok." diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar. -Bükçe'de "Hiçbir şey yok." demek"Çok şey var, benimle ilgilen." Demek oluyor, o zaman. -Evet. Biz erkekler "Bir şey yok." Diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı distiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; "Şu anda konuşacak bir şey yok." diyoruzdur. Her ikisinde dekonuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için "Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım." demek istiyordur. Çok nadiren gerçektenanlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.-Bir arkadaşım da "Kadınların 'Peki.' demesi tehlikelidir" demişti.-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir 'peki', 'olur', 'tamam' her zamantehlikelidir. Bu Bükçe'de "Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım." demektir.Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında "Peki canım, olur hayatım" gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok. -Zor bir dil baba.-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi.İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın,bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğebağlanırsın. Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli. -Anlamak da pek kolay değil ama. -Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. -Nasıl yani?-Mesela, karın sana "Ne zamandır dışarı çıkmadık." derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. "Daha geçenlerde gezmeyegittik." gibi bir savunmaya girme. "Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz." de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.-Küçük ama önemli detaylar.-Aynen öyle. Mesela karın "Üşüdüm." diyorsa, "Üstünü kalın giy." demeni ya dakombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur. -Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe'yi. Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.-Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden dönülse kardır. -Not mu alsaydım... Epeyce detayı varmış dilin.-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük"Fark etmez."dir. "Fark etmez"i kadınlar "Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap."diye anlarlar. -En değerli sözcük nedir?-Sen bil bakalım.-"Seni seviyorum." herhalde.-Evet, kadınlar "Seni seviyorum." Sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler"Söylemiştim, zaten biliyor." diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz. -Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana. -Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum.Davranışlar da çok önemli tabii. Kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl,televizyonizliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder,küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle. -Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karınsana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.-Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor,konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonrageldi.-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe'yi anlamaya başladım. Canan aradı. "Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?"dedi. Tam "Fark etmez, sen seç." Diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi "Ev de perde deumurumda değil." gibi anlayacağı aklıma geldi. "Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen." dedim, çok mutlu oldu. Kendi seçecek.-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekleronların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana Bükçe'yi öğretmeseydin halimi düşünmek bil e istemiyorum. Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu.Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı.Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan,isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın.Kullansınlar kiyüzleri gülsün. > > > > > >
(Sema Maraşlı'nın Eşimle TanışmayıUnutmuşuz kitabından.... )